26 Mart 2012

Pera Palas

Resepsiyona geldim ki, felaket! Üst katlardan gelen ince bir kan sızıntısı... Suç bana ayrılan dairede işlenmiş!

Ah Beyoğlu/Vah Beyoğlu

                                       masa kaldırma operasyonu

HaccoPulo'da sohbet (tbc)

23 Mart 2012

mmm...

bugün yeme kültüründen girdik
mutfaktan çıktık,
ondan bundan konuştuk
ağızlarımızın suyunu akıttık resmen.
bir turşucu görmüştük yürürken
ordan konu geldi salataya,
eskiden mısır yerine turşu konuyormuş salatalara
tabi mısır denince olmazsa olmaz
GDO'ya geldi mi konu
genetiği değiştirilmiş organizmalar...
o an sağ tarafımdan biri atladı konuya
"pamuğun da genetiğiyle oynuyorlarmış
o da yenebilecek olacakmış yakında"
diye.
o an kafamda birşeyler oldu adeta
tarlalarda pamuk şeker mi yetişecekti,
yetişse ne güzel olmaz mıydı?!
tatlı tatlı pamuklar pembe pembe...

nerden nereye
turşudan pamuk şekere
garip geliyor kulağa değil mi
ama ilk başta
karpuzla beyaz peynir de öyle gelmez miydi kulağa
oysaki ne muhteşem bir ikiliymiş o öyle!

ama turşuyla pamuk şeker?
bilemedim ben onu,
hala tedirginim bu konuda.

19 Mart 2012

sinematografi_beyoğlu

Samatya-Bellek Mekan

Samatya da tren vagonları gibi sallanıyordu sanki. Bir taraftan balık kokusu bastırırken öteki taraftan balkondan balkona konuşmalar duyuluyordu. Yokuş indikten sonra görülenler ile yokuşun tepesinde duyulanlar birbirini desteklemiyordu. Mantık çerçevesinde Samatya yoktu. Yardımsever insanların yol tarifleri asla sizi sorduğunuz yere ulaştırmıyordu. Herkes Samatya'yı biliyor ancak herkes birbirinden farklı biliyordu. Belki de Samatya yoktu?


Bir zamanlar Samatya diye bir semt varmış. Bu semt denizin üstüne kurulduğundan sürekli sallanırmış. Balkonların arasında onları birbirine bağlayan merdivenler bulunurmuş ve insanlar buralardan birbirine balık ikram edermiş. Yokuştan aşağı inerken mavi olan bulutlar yukarı çıkarken pembe olurmuş. Burada birinin aradığı yeri ancak o kişi bulabilirmiş, kimse kimsenin yolunu tarif edemezmiş. Samatya'ya gidenler gördüklerini heyecanla anlatmaya başlamış ama hiçbiri aynı olmadığından aslında öyle bir yer olmadığını düşünenler ortaya çıkmış.

Samatya-Monografi


13 Mart 2012



Samatya_bellekdeneme


“Koş, geldi tren! Koş hadi!”
“Dur, koşamam. Akbilimi bulmam lazım.”
“Bende var. Ben basarım, koş hadi!” Erkek önde, kız arkada merdiveni tırmanış sesleri geliyordu.
Saat on beş otuz iki. Sokağı süpüren kadın elinde süpürge doğruldu. Sadece yere bakıyordu. Öylece… Donmuş gibi.
Onu izlediğimden bihaber… Tepesindeki çamaşırları o ipe ne zaman nasıl astığını düşündüm. O çamaşırları oraya asabilmenin yolunu bulurken de böyle elinde süpürge, sokağın ortasında donmuş bir halde düşüncelere dalmış mıydı acaba diye düşündüm. Çamaşırların birindeki damla kadının yüzüne düşünce uyandı kadın âleminden, yeri süpürmeye kaldığı yerden devam etti. Çamaşırlar  yeni serilmişti herhalde, su damladığına göre… aynı yer, tekrar tekrar süpürüyordu ya da aynı görüntüyü ben kendi belleğimde tekrar tekrar yaşıyordum.
Evin penceresinden çıkan on beş yaşlarındaki  kız çocuğu “Annee! Kurumuş bunlar. Topluyom.” dedi, ipte asılı duran kendisinin olduğunu hissettirten entariye dokunurken.
Trenin gürültülü geçişiyle birlikte saate baktım. Ne zaman gelmişti bu tren?
Saat on beş otuz dört. Sadece iki dakika.
İki dakika mı…
Tren istasyonu ile meydanın arasına gizlenmiş sokağın başında donakalmış halde buldum kendimi.

anlat istanbul


taksim kolaj


samatya monografi




kör




hareketli istiklal

hareket

lkkorl kkınrtuhr / kor kontur

Kör Kontur

Monografi



Köşelerden sızıyor anılar. Benim değiller. Karışıyorlar benimkilere. Belki bu yüzden tek bir gezinti orayı "benim" yapmaya yetiyor. Bir kez doldurdum mu o köşeleri, her sefer onlarla yeni bir buluşma haline geliyor. Artık yok olan sadece varlığı, var olan sadece yokluğu. Samatya'nın gölgesinde tütsülenmiş tek bir zaman.

Köşelerden sızıyorum belleğine. Bütün sokaklarına yayılıyorum. "Ben" oluyor Samatya. Dönüp duruyorum aynı rotada. Tekrar, tekrar ve tekrar. Siliniyor her seferinde ve yazılıyor tekrar, yazılıyor ve siliniyor. Dolambaçlarında zihnin, kaybolmuş tek bir zaman.

Anılardan sızıyor köşeler. Nice zamanlar oturdukları yerlerden kalkıyorlar. Samatya oluyorum. Yerleşmedikleri yer kalmıyor üzerimde ayaklandılar mı bir kere. Yıkılıyor şehir ve yükseliyor peşi sıra. Tuğla üstüne tuğla, balyoz ardına balyoz. Güneş hüzmesinde tozlara saklanmış tek bir zaman.

12 Mart 2012

körkontur


taksim_hareket


samatya_monografi


samatya_anlatılar

durum

aslında her biri oraya ait ama bir yandan da hepsinin bir başka kaynağı olan insan, mekan, durum, koku, ses ve daha bir sürü olgunun birleştiği Samatya meydanında tek bir kareye sığdırabildiğimiz çeşitli deneyimler ve bunların insanda uyandırdığı farklı duygu, düşünceler var geri dönüp baktığımda. bir sokağın karakterini belirleyebilen belli başlı şeylerin arasına evlerin arasında sıra sıra sarkıtılmış çamaşırlar, diğer bir sokakta aralardaki kullanılmayan evlerin yarattığı derin sessizlik, bir diğerinde tarihten kalmış bir yapının duvarları boyunca koşturan çocuklar ve meydana gelindiğinde ise bütün bunları kucaklarcasına hareketli balıkçı dükkanları, manavlar, çayevleri. Samatya'yı etrafındaki semtlerden farklı kılanın bu kültürel yada işlevsel diyebileceğim kararlılığı bence. mesela oraya ait olmadığını düşündüğüm birkaç şey hemen sırıtıyor onları gördüğümde. bu sıralı giden eski evlerin arasına yeni yapılmış olduğunu düşündüğüm ve nereye yapıldığının hiç hiç farkında olunmadan yapıldığını düşündüğüm bir ev olabilir. meydana yukarıdaki caddeden inen basamakları kullandığınız zaman sizi çeken bir orta nokta var. yok aşağıdan; tren yönünden meydana doğru yürürseniz balık kokularının birbirine karışmasının ardından farklı bir bir karşılama sunuyor meydan. ara sokaklar veya arka sokaklar hemen hemen aynı karaktere sahip ama bence Samatya meydanından geçmeden oralarda çok da bir deneyim kazanmak mümkün gibi görünmüyor eğer siz de benim gibi yabancıysanız Samatya'da.

özlem

özlemek! yıllardır görmediğiniz bir yakınınızı, belki en sevdiğiniz arkadaşınızı özler gibi özlemek. özlemin en yoğun olduğu anda rengarenk bir çerçeve sunuyor Samatya. özlediğiniz kokular, sesler, insanlar, durumlar, mekanlarsa eğer en doğru yerdesiniz. belki de hiç tanışmamışsınız daha önce onlarla, nereden geldiklerini hiç bilmiyorsunuz ama tamamlayıcı bir yan var Samatya'da özlediğiniz şeye dair. hiç asmamış olabilirsiniz çamaşırlarınızı sokağa ama Samatya'ya gidince sokağa çamaşır asmayı özlüyorsunuz. hareketli sokağı, sokağın içindeki yalnızlığı, terk edilmiş ahşap evi gördüğünüzde ya da rengarenk meyveleri, çayevini, balıkçı dükkanlarını 100 yıldır görmemişçesine mutlusunuz çünkü özlemişsiniz onları. aslında mahalleyi, semti ve onun karakterindeki kararlılığı özlemişsiniz belki de ama araya giren birkaç kare özleminizi siliyor acımadan. bu acımasız karakteri açıklamıyorum. Samatya'yı gezdiğinizde sizin en özlediğiniz şeyi bir anda elinizden aldığını kendiniz farkedeceksiniz. uzun zaman olmuş aheste aheste inmeyeli bir merdivenden yahu merdiven özlenir mi! özlenir efendim eğer sizi içine çeken bir meydan varsa ucunda bal gibi de özlenir. ya kargacık burgacık dar sokaklardan geçmek? o da özlenir eğer balık kokularına dayanamadığınız o anda karşılamışsa sizi Samatya. hiç özlemediğiniz yerler de var tabiki, arka sokaklar. çünkü siz yabancısınız Samatya'ya. inanın inanmayın eğer Samatya meydanında bir 10 dakika geçirdikten sonra giderseniz arka sokaklara oraları bile özlediğinizi anlarsınız bütün yabancılığınızla.

ses

kaynağını bilmiyordum etrafımdaki varlıkların ama insanları, konuşmaları, mekanları duyabiliyordum ve gelen seslere kulak verip balıkların kokusunu duyarak anlayabiliyordum Samatya meydanında olduğumu. Sokakların arasında gezinirken çamaşırların arka arkaya serildiğini kızların anneleriyle konuşmalarından, duvarlara vuran ip seslerinden çıkarabiliyordum. ayrı ayrı dokunduğum, tıktıkladığım duvarların çıkardığı sesler bir anda değişiyor ve bir dizi betondan geçip ahşap bir kapıya çarpıyordu elim. bazen gürültülü, cıvıl cıvıl çocukların oynadığı bazense sadece bir el arabasının tıngır mıngır geçtiği bir sokakta yürüyordum. balığın kilosundan, çayın taze oluşuna, meyvelerin yöresinden, bir kadının çocuğunu azarlayışına kadar Samatya kendini fısıldıyordu kulaklarıma. başka bir semtte gezinirken bu kadar sesin bir araya geldiğindeki bu kararlılık yoktu kulağımdaki çınlamalarda. eğer tık tık tık diye vuruyorsa topukların meydana inen merdivenlerdesin, yok bir sürü hızlı topuk tıkırtısına karışmışsa bu sesler trenden inmiş meydana doğru yürüyorsun ve karşılama seni bekliyor. meydanın sesleri kulağınızın bir yerine ilişmediyse, ara sokaklara girdiğinizde bütün sesler anlamsız eğer yabancıysanız Samatya’ya.

hareket

Göz takip eder, takip edilen odaktır ve sabittir, sabit ise hareketlidir. Kolonlar, pencereler, çöp kutuları, bekleyen adam, uyuyan kedi, tabelalar gözün süzgecinde erirler.

taksim_hazzopulo

taksim-istiklal hareketin çizimi
hazzo pulo - kör kalem

samatya_monografi



kör kontur

Mine Koyaz - Beyoğlu











kör kontur ile beyoğlu












istiklal caddesinde hareketi çizmek